15 Aralık 2011 Perşembe

Değişti, elimde değil

Çok saçma bir gün yaşıyorum. Akşamdan kalmayım, başım çatlıyor. Kız arkadaşım Deniz telefonla aramasaydı muhtemelen akşama kadar uyurdum. Telefonla uyandırıldığımda nerede uyuyor olduğumu algılamam bile birkaç dakikamı aldı. Deniz de sesimden halimi fark etmiş olacak ki, bir süredir sesinden eksik etmediği öfke ve nefret tınısını arttırdı. Bu durum yaklaşık iki haftadır sürüyor. Tam dört aydır çıkıyoruz. Onunla ilk tanıştığım dönemi hatırlıyorum, tamam demiştim, hayatımda olması gereken insanı buldum. Ama son iki haftadır sanırım Deniz böyle düşünmüyor artık. İstemeden bir şey mi yaptım, onu incittim mi diye çok düşündüm başlarda, ama bir sonuca ulaşamadım. Bir şeyler değişti, bitti onun gözünde… Belki de başkalarıyla birlikte olmak istiyor artık, bilemiyorum. Ve sanırım beni bu Pazar günü Cihangir’de sürekli gittiğimiz kafeye benden ayrılmak için çağırdı.

Gözlerim yanıyor, soğuk rüzgar gözlerimi yaşarttı yine. Deniz’in beni böyle görmesini istemiyorum, ağladığımı zannetmesin. Bir paket sigara almaya bakkala giriyorum, Tanrım içerisi iğrenç kokuyor. Dün akşamki votkalardan zaten yerinde duramayan midem daha da bir hareketleniyor kokuyla, kendimi zor dışarı atıyorum. Soğuk havayı kutsayarak ciğerlerime çekiyorum bu sefer. Sigaramı yakıp çok da oyalanmadan kafenin yoluna koyuluyorum, geç kalmak istemiyorum. Bekletilince daha da kızgın oluyor Deniz, çekilmiyor doğrusu.

Yaklaşık on dakika erken vardım kafeye. Zaten içeride oturmak istemediğimden bahçe kapısına yöneldim. Herkesin ortasında, kapalı bir mekanda bu konuşmayı yapmak istemiyorum. İçeri girdiğimde bahçede oturup kitap okuyan Esra’yı fark ettim, aslında bir tanıdık görmek istemiyordum ama yine de selam verdim. Bu kız hep hüzünlü bakıyor sanki, yüzü hep soru sorar gibi. Panik kaplıyor aklımı, aceleyle masaya geçip beklemeye koyuluyorum. Bu sefer de o geç kalıyor ama bir şey söylemeyeceğim bu konuda. Yüzünde garip bir gülümseme var, sanki ortada çok komik bir şey varmış da kahkahasını bastırmaya çalışıyormuş gibi görünüyor gözüme. Sinirleniyorum içten içe. Heyecanla halimi hatırımı sormaya koyuluyor, alelacele cevaplar veriyor, iyiden iyiye sinir ediyor beni. Ve sonra yüzüne bana çok sahte gelen bir hüzün ifadesi yerleştiriyor ve basmakalıp ayrılık cümlelerini sıralamaya başlıyor. Hiç birini duymuyorum, kafeden kalkınca Fatih’i arayayım, her zaman gittiğimiz kahvaltıcıya gidelim diyorum kendi kendime. Derken karşımdaki soru soran gözleri fark ediyorum, “tamam” diyorum, “nasıl istiyorsan öyle olsun”. Kahroldum zannediyor bu sefer de, bu ayrılığın bana nasıl iyi geleceği ile ilgili saçmalamaya başlıyor. İçimden küfretmeye başlıyorum. Neyse ki bu eziyet bir saat sonunda bitiyor. Masadan kalkarken iyi günler diliyorum o ise kalkıp bana sarılıyor. Kendime iyi bakmamı tembihliyor.

Tokat yemiş gibiyim. Dört ay önceki Deniz’i düşündüğümde bu olanlar hiç mantıklı gelmiyor, kafam karmakarışık. Kafeden çıkarken Esra’nın oturduğu masaya bakıyorum, kalkmış. Bir yandan da onu da kahvaltıya çağırabilirdim diyorum içimden.

1 yorum:

İlkut dedi ki...

Ciftimize gelsin, http://www.dailymotion.com/video/x6aosf_gnarls-barkley-who-s-gonna-save-my_music