30 Ekim 2011 Pazar

blogumun başlığını çok seviyorum.

29 Ekim 2011 Cumartesi


Jonathan Strange and Mr. Norrell ilk sayfasından.

26 Ekim 2011 Çarşamba

Hayaller aslında gerçek mi?

Trenle geldik buraya, deniz kenarına. Küçük bir oteldeyiz zaten bizden başka misafiri de yok bu kör sezonda. Sonbaharda deniz kenarlarını sevmemin sebebi dalga sesleridir, gri havalarda sahilde bulduğun hafif yaş banklara oturduğunda kulağına dolan dalga sesleri. Tek istediğim bu geziydi, bu iki gün uzun zamandır hayal ettiğimdi.

Onunla geldim buraya. Garip biri. Onunla konuşmak kadar konuşmamak da hoşuma gidiyor. Manzaraya dalıp sadece çevreyi dinleyerek konuşmamak. Ya da ben yazarken o birşeyler okuyor ve bazen birimiz kalkınca kendine hazırladığı kahveden diğerine de yapıyor ya, işte o anları çok seviyorum. Onun göğsünde uyumak da hoşuma gidiyor, ilk seferinde de sevmiştim.

Balkondayım, güneş batıyor. Birazdan yemek için çıkarız odadan, o şimdilik içerde uyuyor. Ben üşüdüm üzerime battaniyeyi aldım, sandalyede sindim oturuyorum. Kısa boylu olmanın avantajını kullanıyorum. Masada minik laptopum var, bu satırları orada yazıyorum. Yazmasam konuşmaya çalışsam, biliyorum dalga sesleri bastırır sesimi. Batan güneşe bakıp mutlu bir nefes alıyorum. Bu günün bitecek olması üzüyor, birdaha bu hissi nezaman yakalayacağımı düşünüyorum. Biliyorum o olmayacak geleceğimde, bunu düşününce kalbim kırılıyor biraz. Bu günü, bu hissi bir daha yakalayamayacağımı biliyorum.

Ya da asla yakalayamayacağımı ve bütün bunların yalnızca kısacık bir hikaye oluşunu.

24 Ekim 2011 Pazartesi

13 Ekim 2011 Perşembe

5 Ekim 2011 Çarşamba

Bugün saçlarım fönlü, daha az çirkinim sanki. Ama özgüvenim de daha düşük, onun yüzünden.

2 Ekim 2011 Pazar

alev

Ateşin yanında yatmıştım, büyünün etkilemesini bekliyordum. Bu sefer geçen seferkinden zor olacaktı biliyorum, ateşten gelenler beni daha zor kabul edeceklerdi. Ne varki bu sefer daha fazla muhtaçtım onların güçlerine. Derken ateşin üzerindeki kıvılcımları gördüm, git gide fazlalaşmaya başladılar. Yüzüme dokunuyorlardı, belli belirsiz yanıklar açıyorlardı tenimde. Biliyorum gözümü kırpmamam gerekiyordu, kıvılcımların parlaklığı arttıkça açtıkları yanıklar daha da fazla yakmaya başladıi gözlerimden yaşlar akıyordu, ama inatçıydım gözümü kırpmayacaktım. Derken gözlerimin hemen üzerinde kıvılcımlar toplanmaya başladı, biliyordum ki büyük bir alev topu olana kadar toplanacaklardı. Alev topu ya beni yakacak ve yüzümde hayatım boyunca bu anı hatırlatacak bir iz bırakacaktı ya da vücut ısımla bir olacaktı, içimde alev topunu hissedecektim...
böyleydi; çünkü böyleydi.