1 Kasım 2011 Salı

Ben

Evimin bahçesindeyim. Geçen sene yaptırdığım ahşap döşemedeki şezlonglarımda, saçak altında dışarıdaki yağmurun keyfini çıkarıyorum. Evde tekken üzerimden çıkarmadığım hırkamı giymiş, şezlonga oturmuş şarabımı içiyorum. Hava en sevdiğim hava, usul usul ama sık yağan bir yağmur, serince bir hava, kesinlikle üşümüyorum, aksine hissettiğim soğuk beni çok mutlu ediyor. Yıllardır bu anı beklediğimin farkındayım ve işte bunun tadını çıkartıyorum. Gençliğimi çocukkenki bilgeliğimden çok uzak bir şekilde geçirdim. Hep birine veya birilerine bağlı olmanın gerekliliğine inandım. Sırf bu bağlılık sürsün diye kendimi yıprattım, yedim bitirdim ya da beni tüketmelerine izin verdim. Okuduğunuz bu yazıdaki öznenin her zaman “ben” olacağını unutmayınız, bu tamamen “kendim” ile ilgili. Kendinize pay çıkarmanızsa tamamen size kalmış.

Hatırlıyorum da ortaokul dönemindeki gelecek planlarım arkadaşlarımı dehşete düşürürdü. Genel olarak kendim için büyük bir ev, ev arkadaşı olarak kedi ve fonda yağmur dilerdim. Hayatımın kesinlikle yalnız geçmesi gerektiğine inanıyordum, evlilik ya da düzenli ilişki dilekleri kesinlikle benimle bağdaşmıyordu o yıllarda. Beni anlamayan ya da poz kestiğimi düşünen çok arkadaşım vardı, yalnızca bir arkadaşım beni böyle kabullenmişti ki hala en yakın olduğum kişidir. Anlattıklarım şimdiden size çok acınası bir durumun çerçevesini çizdi muhtemelen, ama bu böyle bir hikaye işte. Acınası gibi görünen ancak kendinden çok memnun olan bir hikaye...


Kendimle ilgili birşeyler yazmaya başlamıştım, bu sadece başlangıcı.

Hiç yorum yok: