30 Aralık 2012 Pazar
15 Aralık 2012 Cumartesi
İyi yıllar
Arayışımızda 1 yıl daha geçti ve 1 yılın neler değiştirebileceğini şaşkınlıkla gördüm. Tam geçen sene bu günlerde aklımdan geçenler, hedeflerim, yaptıklarım ve kalbimdekiler şuandan okadar farklıydı ki. Zamanın hala bizi böylesine değiştirebiliyor olması hem korkutucu hem de ilham verici.
1 sene sonra şu andaki düşüncelerinizi hatırlayıp gülümsüyor oluruz umarım.
Yeni yıldan tek dileğim, hatta tüm hayatımdan tek dileğim "şu güne geri dönseydim de şunu yapsakdım / bunu yapmasaydım" lafını asla ağzıma almamak.
Sizler için de aynısını dilerim.
Erkenden de olsa, iyi yıllar.
1 sene sonra şu andaki düşüncelerinizi hatırlayıp gülümsüyor oluruz umarım.
Yeni yıldan tek dileğim, hatta tüm hayatımdan tek dileğim "şu güne geri dönseydim de şunu yapsakdım / bunu yapmasaydım" lafını asla ağzıma almamak.
Sizler için de aynısını dilerim.
Erkenden de olsa, iyi yıllar.
14 Aralık 2012 Cuma
2 Aralık 2012 Pazar
24 Kasım 2012 Cumartesi
22 Kasım 2012 Perşembe
Adjectives
“Adjectives are frequently the greatest enemy of the substantive.”
- Voltaire
“[I was taught] to distrust adjectives as I would later learn to distrust certain people in certain situations.”
- Ernest Hemingway
“The adjective is the banana peel of the parts of speech.”
- Clifton Paul Fadiman
“When you catch an adjective, kill it. No, I don’t mean utterly, but kill most of them — then the rest will be valuable. They weaken when close together. They give strength when they are wide apart.”
- Mark Twain
“The road to hell is paved with adjectives.”
- Stephen King
“[The adjective] is the one part of speech first seized upon and worked to death by novices and inferior writers.”
- J.I. Rodale
“Use no superfluous word, no adjective, which does not reveal something.”
- Ezra Pound
“The adjective has not been built that can pull a weak or inaccurate noun out of a tight place.”
- E.B. White
“[Whoever writes in English] is struggling against vagueness, against obscurity, against the lure of the decorative adjective.”
- George Orwell
“Most adjectives are also unnecessary. Like adverbs, they are sprinkled into sentences by writers who don’t stop to think that the concept is already in the noun.”
- William Zissner
Source: http://thisisnthappiness.com/
17 Kasım 2012 Cumartesi
Happy happy
I searched the internet to find a image which can clearly states that I'm happy.
I couldn't find.
Maybe I was a bit lazy and impatient.
Ya anyway, I'm happy.
I couldn't find.
Maybe I was a bit lazy and impatient.
Ya anyway, I'm happy.
16 Kasım 2012 Cuma
11 Kasım 2012 Pazar
The Great Gatsby
seni bekliyoruz canım
"There is a loneliness that only exists in one's mind.
The lonelinest moment in someone's life is when they are watching their whole world fall apart,
and all they can do is stave blankly."
the great gatsby
"There is a loneliness that only exists in one's mind.
The lonelinest moment in someone's life is when they are watching their whole world fall apart,
and all they can do is stave blankly."
the great gatsby
8 Kasım 2012 Perşembe
7 Kasım 2012 Çarşamba
Tokat
Kolunu hafifçe kaldırdı, elini arkaya attı ve yüzüme doğru savurdu. Bir gözkırpışı kadar hızlı oldu hepsi, farkettiğimde şaşkınlıkla hafifçe ağzımı açacak kadar zamanım oldu sadece. Yüzüme düşen tokatla yüksekçe bir ses çıktı, bir an hiçbirşey hissetmedim, şoktan sanırım. Sonra çenemin altından sağ yanağıma doğru bir alev yükseldi, yavaşça. Ateşe tutulmuşçasına yanmaya başladı yüzüm. Sıcaklık yüzümde yerleştikçe gözyaşları doldu gözlerime, halbuki onun önünde ağlamak istemiyordum. Ama durmadı gözyaşlarım, yanağımı avutmak istercesine aktılar gözlerimden. Tek yapabileceğim şey, o sonbahar sabahı genelde öpüşerek ayrıldığımız köşede sert bir dönüşle sırtımı dönüp yürümek oldu evime doğru. Durmadı bir süre ıslak gözlerim, durdurmaya gerek de duymadım. Herşeye rağmen sonbaharın, yağmur kokusunun ve düşmüş yaprakların keyfine vararak evin yolundan yavaşça yürüdüm. Yüzümün yanması geçmiş tüm o acıtan his beynime dolmuştu busefer. Düşünmemeye çalıştım, nekadar zor olduğunu bilerek zorladım kendimi. Kapalı alana girmek istemedğimden genelde insanlarla dolu olan cami avlusuna gittim, bankta yer bulma umuduyla. Ama kimse yoktu, sanki biliyorlardı benim yalnız kalmak isteyeceğimi.
Soğuktan titreyene kadar biryerde oturdunuz mu hiç sonbaharda?
Soğuktan titreyene kadar biryerde oturdunuz mu hiç sonbaharda?
26 Ekim 2012 Cuma
.
Korkuyorum, çok korkuyorum. Hayatımda hiç korkmadığım kadar korkuyorum. Mideme ağrılar girecek kadar, uykularım kaçacak kadar korkuyorum. Kendi kendime tanı koymam gerekirse hayatımda hiç birşeyi bukadar istemediğim için şimdi böylesine korkuyorum. Nekadar zor olacağından değil, minnacık bir hatam yüzünden olmaz diye ödüm patlıyor.
Gözlerimi sıkı sıkı kapatıp inşallah olur, inşallah olur, inşallah olur diyorum. O derece...
Gözlerimi sıkı sıkı kapatıp inşallah olur, inşallah olur, inşallah olur diyorum. O derece...
10 Ekim 2012 Çarşamba
8 Ekim 2012 Pazartesi
Maybe I wanna be something else
Jimminy: Oh, a cricket, I love crikets!
Mother: Crickets are troubles, noisy bugs.
J: But they can do whatever they want, hoping to place to place, they are free.
M: You are free!
Dad: to do what we want,
M: To be who you are,
D: And you are who you are.
J: Maybe I wanna be something else, maybe I don't wanna steal. Maybe I wanna be good.
D: All that from a cricket!
M: Told ya, trouble..
From Jimminy the Cricket.
Mother: Crickets are troubles, noisy bugs.
J: But they can do whatever they want, hoping to place to place, they are free.
M: You are free!
Dad: to do what we want,
M: To be who you are,
D: And you are who you are.
J: Maybe I wanna be something else, maybe I don't wanna steal. Maybe I wanna be good.
D: All that from a cricket!
M: Told ya, trouble..
From Jimminy the Cricket.
28 Eylül 2012 Cuma
24 Eylül 2012 Pazartesi
17 Eylül 2012 Pazartesi
dream dream dream
When I was 15 or 16 I had this crazy idea, I wanted to travel the world and stay in every country for a while, work there as a waiter or cook or at bookstores... Actually when Im thinking of this again, its not that crazy, people are doing this all the time. But at that time when I told my mom about my idea, she was totally freaked out and told me that this is one crazy idea. But at that time I was always imagining myself travelling with train,
living at small cosy flats, meeting with new people and I was angry with my
mom of course :)
Now Im 26; 10 years later still have the same dreams.
(my other dream will be the same forever I guess, I really wanna be a witch!)
Now Im 26; 10 years later still have the same dreams.
(my other dream will be the same forever I guess, I really wanna be a witch!)
4 Eylül 2012 Salı
30 Ağustos 2012 Perşembe
Hoşlanmama hali
Geçen gün
facebook chat'te benimle 6 yıldır konuşma gereği duymamış bir herif selam
verdi. Ben de onunla konuşma gereği duymamıştım çünkü 6 yıl önce çok net
birbirimizden hoşlanmadığımızı, aynı arkadaş grubunda konsere gitmek zorunda
kaldığımız bir gece birbirimizin yüzüne söylemiştik. Karşılıklı mükemmel bir
anlaşmaydı bu. Bir hoşlanmama hali ve hatta tahammül edememe hali vardı, lakin
bu konuşmadan sonra tahammül edememe hali ortadan kalktı. Ne zaman
aynı ortama girsek sessizce kabullenmiştik durumu "bu çocuk benden
hoşlanmıyor". Çok net.
Geçen gün netlik bozuldu, adam bana "selam naber" dedi. Normalde facebook listenizde ilgisiz alakasız insanlara uygulayacağınız davranışı uygular, konuşma penceresini sonsuza kadar kapardım. Lakin yapamadım, merak ettim işte, bu benden hoşlanmayan adam bana neden selam vermişti, neden anlaşmayı bozmuştu ki?
Yaklaşık yarım saatlik, adamın baskıcı olduğu konuşma sonunda anlaşıldı ki bu adam yalnızca flört edecek birini arıyordu ve zannediyorum ki sıra "G" harfine gelmişti. Bunu anlar anlamaz yine klasik uzaklaştırma metodunu uygulayarak herhangi bir konuşmayı "aa benim erkek arkadaşım da şöyle böyle" ye bağladım. %100 başarı sağlandı, adam güle güle bile demeden konuşmayı kesti. Ki normalde mağlubiyet yaşayan insanlar en azından gururlarından konuşmayı biraz daha sürdürürler, sonra "ah bir işim çıktı gitmem lazım" derler ve uzunca bir süre onlardan haber alamazsınız. Bu adam ise cümleye cevap bile vermeden, offline bile olmadan olayı bitirdi.
Ne yapayım hala hoşlanmıyorum senden...
Geçen gün netlik bozuldu, adam bana "selam naber" dedi. Normalde facebook listenizde ilgisiz alakasız insanlara uygulayacağınız davranışı uygular, konuşma penceresini sonsuza kadar kapardım. Lakin yapamadım, merak ettim işte, bu benden hoşlanmayan adam bana neden selam vermişti, neden anlaşmayı bozmuştu ki?
Yaklaşık yarım saatlik, adamın baskıcı olduğu konuşma sonunda anlaşıldı ki bu adam yalnızca flört edecek birini arıyordu ve zannediyorum ki sıra "G" harfine gelmişti. Bunu anlar anlamaz yine klasik uzaklaştırma metodunu uygulayarak herhangi bir konuşmayı "aa benim erkek arkadaşım da şöyle böyle" ye bağladım. %100 başarı sağlandı, adam güle güle bile demeden konuşmayı kesti. Ki normalde mağlubiyet yaşayan insanlar en azından gururlarından konuşmayı biraz daha sürdürürler, sonra "ah bir işim çıktı gitmem lazım" derler ve uzunca bir süre onlardan haber alamazsınız. Bu adam ise cümleye cevap bile vermeden, offline bile olmadan olayı bitirdi.
Ne yapayım hala hoşlanmıyorum senden...
12 Ağustos 2012 Pazar
10 Ağustos 2012 Cuma
Kuş
Sen miydin beni bukadar heyecanlandıran, yüzümü bukadar güldüren?
Sen miydin hayalimdeki kuş, beni uzaklara uçuracak olan?
Ve sen miydin beni ağlatan,canımı bukadar yakan?
Kimdin ki sen içimi söküp alan, kendi kendime savaşmamı sağlayan...
Git gidiyorsan ya da kal.
Bir "gel" için beklettiğin, üzdüğün yetti bana.
Şiirimsi birşey yazmayalı 10 yılı geçmişti, hadi hayırlı olsun.
Sen miydin hayalimdeki kuş, beni uzaklara uçuracak olan?
Ve sen miydin beni ağlatan,canımı bukadar yakan?
Kimdin ki sen içimi söküp alan, kendi kendime savaşmamı sağlayan...
Git gidiyorsan ya da kal.
Bir "gel" için beklettiğin, üzdüğün yetti bana.
Şiirimsi birşey yazmayalı 10 yılı geçmişti, hadi hayırlı olsun.
26 Temmuz 2012 Perşembe
24 Temmuz 2012 Salı
27 Haziran 2012 Çarşamba
18 Haziran 2012 Pazartesi
yahu!
Hani büyük bir karar verirsin ya, ardından için kıpır kıpır olur, birilerine söylemek istersin. Evde teksindir oturuyorsundur öyle boşboş, haliyle telefona sarılırsın. Birini ararsın film izliyordur bölemezsin, diğer ikisi açmaz. Geri kalanlar da o senin heyecanını istediğin gibi karşılamayacaklardır bilirsin. İşte öyle, hevesin kursağında kalır.
Yahu açsanıza telefonlarınızı!
Yahu açsanıza telefonlarınızı!
7 Haziran 2012 Perşembe
6 Haziran 2012 Çarşamba
27 Mayıs 2012 Pazar
Gone
At the exact moment you believe that everything is just 'perfect' and everything is going to be 'okay', you see something with the corner of your eye. Then its gone.
9 Mayıs 2012 Çarşamba
23 Nisan 2012 Pazartesi
Kuyudan düşerken kız, benliği yardım için son kez çığlık atıyordu. Biliyordu o sesin benlikten yükselipte başkalarına ulaşamayacağını, ulaşsa bile kimsenin yardım etmeyeceğini. Kendine yardım edebilecek tek kişi vardı, o da yine kendisiydi aslında. Ama belliki çok geç kalmıştı. Ağlamamak için zor tuttu kendini, yıllardır yaptığı gibi. Sonra da öleceğini hatırladı, göz yaşlarını tutmanın ne anlamı vardı ki artık, düşüyordu.
Gülümsedi, rüzgar saçlarını gözlerine örttü ve öldü.
Gülümsedi, rüzgar saçlarını gözlerine örttü ve öldü.
29 Mart 2012 Perşembe
27 Mart 2012 Salı
Oh be!
Umursamıyorum sanırım artık. Bıraktım. Gidiyorum. Bir kere daha aklıma parayı getirmeyeceğim.
Okadar sıkılmışımki ipleri elimde tutmaktan, kollarım omuzlarım, vücudum okadar hamlamışki meğer ipleri bırakmanın rahatlığı inanılmaz.
Kimsenin eline bırakmış değilim hayatımı, hala benim hayatım elbette, benim kararlarım. Bıkmışım lakin "aman üzülecek, aman para, aman bilmem ne" demekten. Yüzüm gülüyor aylardır ilk defa. Gözlerinin içi ışıldayan insanlara bayılmışımdır herzaman, şimdi benimki ışıldıyor sanki. Özlemişim bu duyguyu.
Oh be.
Okadar sıkılmışımki ipleri elimde tutmaktan, kollarım omuzlarım, vücudum okadar hamlamışki meğer ipleri bırakmanın rahatlığı inanılmaz.
Kimsenin eline bırakmış değilim hayatımı, hala benim hayatım elbette, benim kararlarım. Bıkmışım lakin "aman üzülecek, aman para, aman bilmem ne" demekten. Yüzüm gülüyor aylardır ilk defa. Gözlerinin içi ışıldayan insanlara bayılmışımdır herzaman, şimdi benimki ışıldıyor sanki. Özlemişim bu duyguyu.
Oh be.
23 Mart 2012 Cuma
20 Mart 2012 Salı
5 Mart 2012 Pazartesi
1 Mart 2012 Perşembe
A love letter
Christ Church, Oxford, October 28, 1876
My Dearest Gertrude:
You will be sorry, and surprised, and puzzled, to hear what a queer illness I have had ever since you went. I sent for the doctor, and said, "Give me some medicine. for I'm tired." He said, "Nonsense and stuff! You don't want medicine: go to bed!"
I said, "No; it isn't the sort of tiredness that wants bed. I'm tired in the face." He looked a little grave, and said, "Oh, it's your nose that's tired: a person often talks too much when he thinks he knows a
great deal." I said, "No, it isn't the nose. Perhaps it's the hair." Then he looked rather grave, and said, "Now I understand: you've been playing too many hairs on the pianoforte."
"No, indeed I haven't!" I said, "and it isn't exactly the hair: it's more about the nose and chin." Then he looked a good deal graver, and said, "Have you been walking much on your chin lately?" I said, "No." "Well!" he said, "it puzzles me very much.
Do you think it's in the lips?" "Of course!" I said. "That's exactly what it is!"
Then he looked very grave indeed, and said, "I think you must have been giving too many kisses." "Well," I said, "I did give one kiss to a baby child, a little friend of mine."
"Think again," he said; "are you sure it was only one?" I thought again, and said, "Perhaps it was eleven times." Then the doctor said, "You must not give her any more till your lips are quite rested
again." "But what am I to do?" I said, "because you see, I owe her a hundred and eighty-two more." Then he looked so grave that tears ran down his cheeks, and he said, "You may send them to her in a box."
Then I remembered a little box that I once bought at Dover, and thought I would someday give it to some little girl or other. So I have packed them all in it very carefully. Tell me if they come safe or if any are lost on the way."
Lewis Carroll
My Dearest Gertrude:
You will be sorry, and surprised, and puzzled, to hear what a queer illness I have had ever since you went. I sent for the doctor, and said, "Give me some medicine. for I'm tired." He said, "Nonsense and stuff! You don't want medicine: go to bed!"
I said, "No; it isn't the sort of tiredness that wants bed. I'm tired in the face." He looked a little grave, and said, "Oh, it's your nose that's tired: a person often talks too much when he thinks he knows a
great deal." I said, "No, it isn't the nose. Perhaps it's the hair." Then he looked rather grave, and said, "Now I understand: you've been playing too many hairs on the pianoforte."
"No, indeed I haven't!" I said, "and it isn't exactly the hair: it's more about the nose and chin." Then he looked a good deal graver, and said, "Have you been walking much on your chin lately?" I said, "No." "Well!" he said, "it puzzles me very much.
Do you think it's in the lips?" "Of course!" I said. "That's exactly what it is!"
Then he looked very grave indeed, and said, "I think you must have been giving too many kisses." "Well," I said, "I did give one kiss to a baby child, a little friend of mine."
"Think again," he said; "are you sure it was only one?" I thought again, and said, "Perhaps it was eleven times." Then the doctor said, "You must not give her any more till your lips are quite rested
again." "But what am I to do?" I said, "because you see, I owe her a hundred and eighty-two more." Then he looked so grave that tears ran down his cheeks, and he said, "You may send them to her in a box."
Then I remembered a little box that I once bought at Dover, and thought I would someday give it to some little girl or other. So I have packed them all in it very carefully. Tell me if they come safe or if any are lost on the way."
Lewis Carroll
27 Şubat 2012 Pazartesi
15 Şubat 2012 Çarşamba
13 Şubat 2012 Pazartesi
Gülümse
Şimdi derin bir nefes al. Sakin ol. Gözlerinin dolmasına izin verme. Duygularını kapamaya çalış. Hayır, kafanda çığlık atan iç seslerinin hiç birini duyma. İçinden şarkı söyle, bas bas bağır o şarkıyı, hıçkırarak ağlayan yanına izin verme. Sakin ol. Derin bir nefes daha al. Şimdi tanıdık bir yüz gördük, aman Tanrım, sakin ol, hemen konuyu değiştir. En alakasız, en sayısal konuyu seç. Saçma şeylerle ilgili şaka yap, gül. Yüzün gülsün, kahkaha at. Ağzından çıkan kahkahanın kulağına inandırıcı gelmesi üzerine çalış. Kendini boş bırakma. Yalnız kalmamaya çalış. Başka şeyler bahane et, o tanıdık yüzün gitmemesini sağla.
Hayır, eve gidip bu yazıyı yazma, bilgisayar karşısında nasıl bir hale sokarsın kendini?
11 Şubat 2012 Cumartesi
5 Şubat 2012 Pazar
knock knock
Dün biri çok ilginç bir laf etti "bizi dışarıya kilitlediler"
Çok hoşuma gitti bu terim "dışarıya kilitlenmek". Aslında o sigara yasağı için söylemişti ama, biraz düşününce çok daha farklı yerlere vardırabiliyorsunuz bu söz öbeğini.
Düşünsenize sizi her terk eden sizi dışarıya kilitliyor aslında. Kapısının önünde durup ağlamak, bağırıp çağırmak veya yumruklamak sizin elinizde. Aslında sırtınızı dönüp uzaklaşabilirsiniz de. Genelde dışında kaldığınız kapının duvarları da yok aslında, yalnızca çevresinde dolanmak asla aklınıza gelmiyor.
Bir an için durun kilitlendiyseniz dışarıya. Dönüp gidebileceğiniz, binlerce kapıdan hangisini isterseniz onu çalabileceğinizi düşünün.
Ya da kapıları siz kapatabilirsiniz. Kapının çalmasını beklemek ya da başka kapıları denemek, herşey sizin elinizde.
Dışarıya kilitlendiyseniz eğer, belki kapının sizden yana olan tarafı daha geniştir, bir de böyle düşünün.
Çok hoşuma gitti bu terim "dışarıya kilitlenmek". Aslında o sigara yasağı için söylemişti ama, biraz düşününce çok daha farklı yerlere vardırabiliyorsunuz bu söz öbeğini.
Düşünsenize sizi her terk eden sizi dışarıya kilitliyor aslında. Kapısının önünde durup ağlamak, bağırıp çağırmak veya yumruklamak sizin elinizde. Aslında sırtınızı dönüp uzaklaşabilirsiniz de. Genelde dışında kaldığınız kapının duvarları da yok aslında, yalnızca çevresinde dolanmak asla aklınıza gelmiyor.
Bir an için durun kilitlendiyseniz dışarıya. Dönüp gidebileceğiniz, binlerce kapıdan hangisini isterseniz onu çalabileceğinizi düşünün.
Ya da kapıları siz kapatabilirsiniz. Kapının çalmasını beklemek ya da başka kapıları denemek, herşey sizin elinizde.
Dışarıya kilitlendiyseniz eğer, belki kapının sizden yana olan tarafı daha geniştir, bir de böyle düşünün.
26 Ocak 2012 Perşembe
Böyle bir kural var sanırım
Herzaman en beklemediğin cevabı alırsın ve umduğundan en uzak hallere düşersin.
19 Ocak 2012 Perşembe
16 Ocak 2012 Pazartesi
3 Ocak 2012 Salı
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)