Christmas Card to Friends from Stephen Fitzgerald on Vimeo.
Şimdi biraz daha sıcak bakıyorum yeni yıla...
Christmas Card to Friends from Stephen Fitzgerald on Vimeo.
Şimdi biraz daha sıcak bakıyorum yeni yıla...
Çok saçma bir gün yaşıyorum. Akşamdan kalmayım, başım çatlıyor. Kız arkadaşım Deniz telefonla aramasaydı muhtemelen akşama kadar uyurdum. Telefonla uyandırıldığımda nerede uyuyor olduğumu algılamam bile birkaç dakikamı aldı. Deniz de sesimden halimi fark etmiş olacak ki, bir süredir sesinden eksik etmediği öfke ve nefret tınısını arttırdı. Bu durum yaklaşık iki haftadır sürüyor. Tam dört aydır çıkıyoruz. Onunla ilk tanıştığım dönemi hatırlıyorum, tamam demiştim, hayatımda olması gereken insanı buldum. Ama son iki haftadır sanırım Deniz böyle düşünmüyor artık. İstemeden bir şey mi yaptım, onu incittim mi diye çok düşündüm başlarda, ama bir sonuca ulaşamadım. Bir şeyler değişti, bitti onun gözünde… Belki de başkalarıyla birlikte olmak istiyor artık, bilemiyorum. Ve sanırım beni bu Pazar günü Cihangir’de sürekli gittiğimiz kafeye benden ayrılmak için çağırdı.
Gözlerim yanıyor, soğuk rüzgar gözlerimi yaşarttı yine. Deniz’in beni böyle görmesini istemiyorum, ağladığımı zannetmesin. Bir paket sigara almaya bakkala giriyorum, Tanrım içerisi iğrenç kokuyor. Dün akşamki votkalardan zaten yerinde duramayan midem daha da bir hareketleniyor kokuyla, kendimi zor dışarı atıyorum. Soğuk havayı kutsayarak ciğerlerime çekiyorum bu sefer. Sigaramı yakıp çok da oyalanmadan kafenin yoluna koyuluyorum, geç kalmak istemiyorum. Bekletilince daha da kızgın oluyor Deniz, çekilmiyor doğrusu.
Yaklaşık on dakika erken vardım kafeye. Zaten içeride oturmak istemediğimden bahçe kapısına yöneldim. Herkesin ortasında, kapalı bir mekanda bu konuşmayı yapmak istemiyorum. İçeri girdiğimde bahçede oturup kitap okuyan Esra’yı fark ettim, aslında bir tanıdık görmek istemiyordum ama yine de selam verdim. Bu kız hep hüzünlü bakıyor sanki, yüzü hep soru sorar gibi. Panik kaplıyor aklımı, aceleyle masaya geçip beklemeye koyuluyorum. Bu sefer de o geç kalıyor ama bir şey söylemeyeceğim bu konuda. Yüzünde garip bir gülümseme var, sanki ortada çok komik bir şey varmış da kahkahasını bastırmaya çalışıyormuş gibi görünüyor gözüme. Sinirleniyorum içten içe. Heyecanla halimi hatırımı sormaya koyuluyor, alelacele cevaplar veriyor, iyiden iyiye sinir ediyor beni. Ve sonra yüzüne bana çok sahte gelen bir hüzün ifadesi yerleştiriyor ve basmakalıp ayrılık cümlelerini sıralamaya başlıyor. Hiç birini duymuyorum, kafeden kalkınca Fatih’i arayayım, her zaman gittiğimiz kahvaltıcıya gidelim diyorum kendi kendime. Derken karşımdaki soru soran gözleri fark ediyorum, “tamam” diyorum, “nasıl istiyorsan öyle olsun”. Kahroldum zannediyor bu sefer de, bu ayrılığın bana nasıl iyi geleceği ile ilgili saçmalamaya başlıyor. İçimden küfretmeye başlıyorum. Neyse ki bu eziyet bir saat sonunda bitiyor. Masadan kalkarken iyi günler diliyorum o ise kalkıp bana sarılıyor. Kendime iyi bakmamı tembihliyor.
Tokat yemiş gibiyim. Dört ay önceki Deniz’i düşündüğümde bu olanlar hiç mantıklı gelmiyor, kafam karmakarışık. Kafeden çıkarken Esra’nın oturduğu masaya bakıyorum, kalkmış. Bir yandan da onu da kahvaltıya çağırabilirdim diyorum içimden.
Cihangir'de sevdiğim bir kafedeydim. Sigara içmememe ve soğuğa rağmen bahçede oturup kitap okuyordum. Güneşin ara ara bulutların ardından çıkıp içinizi ısıttığı günlerdendi, kafenin bahçesindeki minicik havuza yansıyordu ışığı. Şehrin ortasında kalmış, ancak griye direnen küçücük bir yeşildi bu bahçe. Soğuk hava ve iş tempom elverdiğince oraya kaçar kafe sahiplerinin kendilerinin yaptığı güzel bazlama sandviçlerden yer, bitki çaylarından içerdim.
Kitabıma biraz ara vermiştim ki Emre girdi kafenin bahçe kapısından. O anki duygu yoğunluğum, panik dalgam o kadar yoğundu ki patlayıvereceğim sandım. Onun için haftalarca uğraşmıştım, sırf beni fark etsin diye, onunla “tesadüfen” karşılaşmak için neler yapmamıştım ki? Ama o tutup en beklemediğim anda karşıma çıktı işte.
Güzel köşeli hafif esmer yüzü, gözlerinin önüne düşen dalgalı kestane saçları ve sıcacık bakan parlak gözleri vardı. Aramızda bir şeyler geçmesi için, bana ilgi göstermesi için neler vermezdim… Emre’yle tanıştığımdan beri hayal gücüm durmuyordu, hayallerimde ilk önce o beni fark ediyor ve bir yerlere bir şeyler içmeye davet ediyordu. İçkiler içilirken sohbet çok keyifliydi, geceyi noktalamayı ikimiz de istemiyorduk. Beni evine davet ediyordu, salondaki kanepesinde şarap içmeye ve konuşmaya devam ediyorduk. Derken sevişecektik, çok uyumlu olacaktık, elbette mükemmel olacaktı. Sabah kalkıp toparlanıp gitme ihtiyacı duymayacaktım bu sefer, uyanmamız mutlu olacaktı camdan güneş dolacaktı odaya. Biz o akşamdan kalma halimizle tekrar sevişecektik. Ardından biraz utanarak “kahvaltı etmeye gidelim mi bir yerlere?” diye soracaktı. Hiç birimiz soğuk tarafı oynamaya çalışmayacaktık.
Gözümün önünden geçen hayaller aralandığında bana doğru gülümsediğini ve selam verdiğini gördüm. Karşılık verdim, ayağa kalkmaya hazırlanıyordum ki, dönüp başka bir masaya oturdu. Tüm hayallerimin benden çekilip alındığını hissettim o an, gözlerim doldu. Sonraki yarım saati kitap okuyormuş gibi yaparak geçirdim, toparlandım ve çıkarken oturduğu masa tarafına baktım, görmedi beni.
Şimdiyse platonik bir durumu bu kadar büyüttüğümden için için kendime kızarak gözlerimden yaşlar süzülerek evime doğru yürüyorum.
Evimin bahçesindeyim. Geçen sene yaptırdığım ahşap döşemedeki şezlonglarımda, saçak altında dışarıdaki yağmurun keyfini çıkarıyorum. Evde tekken üzerimden çıkarmadığım hırkamı giymiş, şezlonga oturmuş şarabımı içiyorum. Hava en sevdiğim hava, usul usul ama sık yağan bir yağmur, serince bir hava, kesinlikle üşümüyorum, aksine hissettiğim soğuk beni çok mutlu ediyor. Yıllardır bu anı beklediğimin farkındayım ve işte bunun tadını çıkartıyorum. Gençliğimi çocukkenki bilgeliğimden çok uzak bir şekilde geçirdim. Hep birine veya birilerine bağlı olmanın gerekliliğine inandım. Sırf bu bağlılık sürsün diye kendimi yıprattım, yedim bitirdim ya da beni tüketmelerine izin verdim. Okuduğunuz bu yazıdaki öznenin her zaman “ben” olacağını unutmayınız, bu tamamen “kendim” ile ilgili. Kendinize pay çıkarmanızsa tamamen size kalmış.
Hatırlıyorum da ortaokul dönemindeki gelecek planlarım arkadaşlarımı dehşete düşürürdü. Genel olarak kendim için büyük bir ev, ev arkadaşı olarak kedi ve fonda yağmur dilerdim. Hayatımın kesinlikle yalnız geçmesi gerektiğine inanıyordum, evlilik ya da düzenli ilişki dilekleri kesinlikle benimle bağdaşmıyordu o yıllarda. Beni anlamayan ya da poz kestiğimi düşünen çok arkadaşım vardı, yalnızca bir arkadaşım beni böyle kabullenmişti ki hala en yakın olduğum kişidir. Anlattıklarım şimdiden size çok acınası bir durumun çerçevesini çizdi muhtemelen, ama bu böyle bir hikaye işte. Acınası gibi görünen ancak kendinden çok memnun olan bir hikaye...
Kendimle ilgili birşeyler yazmaya başlamıştım, bu sadece başlangıcı.
1- KUPA KRALİÇESİ(Ters) Duygusal zayıflıklar içinde, kızgın ve incinmiş bir durumdasınız. Yaşadığınız duygusal çöküntü nedeniyle şaşkınlık ve kararsızlık içindesiniz. Sık sık gördüğünüz rüyalar sizi çok etkiliyor. Gündüzleri ise olabilecek en kötü ihtimalleri düşünerek olumsuz hayaller kuruyorsunuz. Bu nedenle yanlış ve gerçeğe uymayan sonuçlara varabilirsiniz. Gerçekler sizden uzak veya siz gerçeklerden uzak durmaya çalışıyorsunuz. Duygusal problemleriniz sizi büyük bir dalganın üzerindeymişsiniz gibi yukarı ve aşağı çekiyor, şaşkınlık ve düzensizlik içinde bir batıp bir çıkıyorsunuz. Artık kalbinizden değil, aklınızdan fikir almalı, ona göre yol çizmelisiniz. Objektif olmayı öğrenmelisiniz. | |
2- KILIÇ DÖRTLÜSÜ(Ters) Gerçekleşmesini istediğiniz bir hayaliniz var ve bunun için özellikle kendinizle başbaşa kaldığınızda dua ediyorsunuz. Fakat siz ne kadar çok istesenizde bu hayaliniz gerçekleşmeyecek. Çünkü olmayacak şeye ümit bağladınız ve bunun gerçekleşmemesi sizi çok üzüyor. Eğer dikkatli olmazsanız sinirleriniz yıpranabilir ve depresyona girebilirsiniz. | |
3- TILSIM SEKİZLİSİ Hedeflediğiniz yol çok uzun, bunun bilincinde olarak ve istikrarla bu yola devam etmelisiniz. Kendinizi bu yolda yeniden keşfedecek ve gücünüzün farkına varacaksınız. Daha önce atıldığınız rizikolardan ders alıp daha tutarlı bir yol hedeflemelisiniz. Kendiniz için parasal olarak verimli bir geleceğin başlangıcındasınız. Bu durumu iyi değerlendirmelisiniz | |
4- ASA PRENSİ Size heyecan veren bir olayla karşılaşabilirsiniz. Güç gerektiren sportif faaliyetler ve zevk veren tecrübeler yaşayacaksınız. Hükmeden ve tahrik edici bir dönemdesiniz. Herkesin içinde farkedilmeyi ve liderliğinizi ispatlayacaksınız. Rekabet, hırs ve cesaret bu kartı simgeleyen kelimelerdir. Enerjinizin giderek arttığı bu dönemi oldukça çekici hale getirebilirsiniz. | |
5- KILIÇ ŞOVALYESİ(Ters) Keskin zekanız sizin iğneliyici, şüpheci, alaycı, suçlayıcı ve eleştirici bir kişi olmanıza neden oluyor. Hiç bir şeye inanmıyorsunuz. Sadece zekanıza inanıyorsunuz ve her şeyi sorguluyorsunuz. Bu tutumunuzla karşınızdaki kişileri rahatsız ediyorsunuz. İlişkileriniz olumsuz yönde ilerliyor. İnsanların sizden uzaklaşmasına neden oluyorsunuz. Bu durumun farkına varmalı ve düzelme yoluna gitmelisiniz. | |
6- TILSIM ÜÇLÜSÜ(Ters) Dileğinize tam anlamıyla konsantre olamamanız sonucunda hayal kırıklığına uğrayacaksınız. Kibiriniz ve yanlış hükümleriniz sonucunda başkalarının tecrübe ve tavsiyelerinden faydalanamıyorsunuz. Onların size yardım etmek istemelerine müsaade etmeli, görüşlerini almalı ve bunlardan faydalanmalısınız. | |
7- JOKER Bu kart içinizdeki mükemmelliğe sahip olmayı amaçlayan bir karttır. Gamsız ve uçarı bir hayatı hedefliyorsunuz. Zahmetli bir arayışın sonucunda bilgeliğin sırlarını size anlatacaktır. Aslında içinizdeki ses büyümeyi reddediyor. Çünkü içinizde sürekli büyürken düşme korkusunu yaşıyorsunuz. Yanlız bu tehlike düşünüldüğü kadar zor değil. Yaşamın gücünü omuzlamalısınız. |
| Artists Wanted | In Focus : Pete Eckert from Artists Wanted on Vimeo.
Pete Eckert is a totally blind person. But through his photography, he proves that he IS a visual person, he just can't see.
Pete was the Grand Prize recipient of Artists Wanted: Exposure 2008, an international photography competition, and was awarded $2,008 with a formal reception at Leo Kesting Gallery in New York City on Thursday August 7, 2008.
Artists Wanted is proud to present this truly inspiring portrait of the artist.
For more information: ArtistsWanted.org
Bir yamacın tepesindeyim, çok uzun bol tüylü bir kediyim. Arkamda bir adam var, jumanjideki avcıyı andırıyor biraz ama daha genç, beni kovalıyor. Erkek kardeşine bir şey yapmışım, şu an hatırlamıyorum. Onun için kovalıyor beni. Adamın üzerinde taba rengi bir ceket var bol cepli ve esmer 30larında bir erkek, tanımıyorum. Ben de zaten bir kediyim. Ben de kahverengi, siyah karışık bir kediyim. Yamaçtan bakınca önümde kurak topraklar var, çok uzun bir yol değil, ardında da kocaman bir şato var. Terk edilmiş. (daha dün luxemburgta terk edilmiş bir konağın fotolarına bakmıştım çok güzeldi). Her şey kahverengi tonlarda. Kurak toprakları koşarak aşıp şatoya giriyorum. Adam da çok cool uzun adımlarla hızlı hızlı yürüyor arkamdan. Adamdan korkuyorum ama çok hissetmiyorum korkuyu, sadece çekiniyor gibiyim.
Şatonun içinden hiçbir oda hatırlamıyorum. Yalnızca uzun koridorlar ve arka hizmet merdivenleri. Her şey çok barok ama içerde.
Sonrasını yine hatırlamıyorum.
Ardından yine şatonun önündeki kurak alandayım. Şatoya bakıyorum. Beni kovalayan adam yok ama arkamda. Yine de şatoya doğru kaçıyorum. Yine kediyim. Şatoda en üst sol taraf pencerelerinin birinde çok yaşlı bir kadın görüyorum. Kadından çok korkuyorum. Hayalet gibi bir şey zannediyorum. Ben de nasılsa en üst sağ taraf pencerelerinin birinden giriyorum şatoya, herhangi bir zıplama ya da tırmanış yapmadan. Girdiğimde bir kız çocuğuyum 12 yaşlarında uzun siyah saçlı. Kendi küçüklüğüme benziyorum ama çok da emin değilim şu an. Yine merdivenlere yöneliyorum. Amacım aşağı kata ulaşmak, kadın beni yakalayamaz sonuçta diyorum çok yaşlıydı ben ondan hızlıyım.
Ama kadın merdivenlerin ortasında yakalıyor beni. Korkuyorum. Meğer o da adamdan kaçıyormuş küçük bir kızkenden beri. Şatoda saklanmış bunca sene.
Ve bana sonra biraz kızarak şöyle diyor. “yüz üstü yat!”
Sonra uyanıyorum. Biraz dönüp yüz üstü yatıyorum ve yine uyuyorum.